Saçlarım

Annem hep “saçlar kadının hazinesidir” derdi.. Hayatım boyunca kesin kararlılık gösteren ve sadece bir saç modelini benimseyip, onu nerdeyse karakterinin bir parçası gibi gösteren kadınlardan olmadım.  Hep uzadı, kısaldı saçlarım. Boyaya pek sıcak bakamadım sadece, iki veya üçü geçmez saçımı boyadığım dönemler. İlkokulda orta boy, orta okulda kısa uzun arası, lisede uzun, üniversite ilk yıllarında uzun, sonlarında ise kısa oldu saçlarım. Evlendiğimde yine kısa, ikinci kızımı doğurduğumda ise uzundu. Doksanların sonunda “erkek” gibi kısa kestirdiğim saçlarımla ikinci evliliğime ve İtalya’ya ulaştım. Sonra eşimin ve kızlarımın isteğiyle uzatmayı denedim. Kültür biraz değişince siz de saçınıza farklı bakmaya başlıyorsunuz. Türkiye’de  (genelde) kırk yaşını geçen bir kadının saçlarını beline kadar uzatıp, hele bir de onları açık bırakarak dolaşması biraz gariptir. Zaman değişiyor olsa bile en azından bize öyle gelir, iki çocuk anası 43 yaşında.. olur mu canım? 🙂 İtalya’da durum biraz daha , hatta tamamen farklı.. Yaşlanmak çok keyifli bir olay burada; hem sonuna kadar kendinize ve bedeninize duyduğunuz saygıyı yaşayabiliyorsunuz, hem de bu saygıyı çevrenizden görüyorsunuz. 

Neyse saçlarım diyordum …  2006 da saçlarım neredeyse belime varmış, boyasız, iri dalgalı ve doğal halindeydi. Seviyordum uzun saçlarımı, yapacak birçok model, oynayacak bircok ayrıntı vardı. Eh, herşeyin bir sonu var: 12 Ağustos ta hastaneye yattım, Teramo ve Ancona’da 33 gün. Son 15 günü tam hatırlayamıyorum hala. Eşim foto çekmiş kızım saçlarımı kuru şampuanla temizlemeye çalışıyorken. Ancona’da 17 gün yataktan kalkamamıştım, hatta başımı sağa sola bile çeviremiyordum. 13 Eylüle kadar ağır bir virüs vs şeklinde giden maceram 14 Eylülde evime dönerken çantamdaki Bologna’dan gelen Lenfoma raporuyla başka bir boyut kazanmıştı. İlk iş kuaföre gittim, kısacık kestirmeye kıyamadım.. biliyordum kemoterapi başlayacaktı, hepsi dökülecekti..  ama insan doğası işte, gittiği yere kadar kalsınlar istedim o zaman. Ekimdeki ilk iki kemoterapiden sonra  kısa kestirdim, saçlarımın elime uzun uzun demetler halinde düşmesi daha yıkıcı olacaktı. Böyle zamanlarda normalde takmayacağınız şeyler birer duvar gibi karşınıza dikiliveriyor. Normal yaşamımda kaç kere upuzun saçlarımı anlık kararlarla kısacık kestirmiştim. Şimdi ise dayatma vardı ( Kağıt bile imzalattılar hastanede “evet biliyorum, saçlarım dökülecek” diye) . Şu anda geri dönüp baktığımda anlıyorum ki bunlar ilk şoklar, ilk anlamsız dirençler; sanki saçlarımı kaybetmek hastalığa yenilmek gibi..  Oysa son 3 yılda kaç kere döküldü , kaç kere yeniden çıktılar. Kaç kere biraz uzadıklarında sevindim, ama hastalığın tekrarıyla ya da kök hücre nakilleriyle yeniden döküleceklerini bildiğimde kocamla dökülmelerini beklemeden kestim.

Artık alışkanlık mı nedir bilmiyorum şimdi biraz uzamış saçlarım beni rahatsız ediyor, kesmek istiyorum. Eşimin, hastanede doktorlarımın, hemşirelerin hepsinin parmakları saçlarımın arasında.. biliyorum.. onlar için bu durum iyileşme anlamına geliyor.. onlara kıyamıyorum sadece.. yoksa benim için anlamını kaybetti saç uzunluğu.. Saçım yokken de sadece üşüyorsam bere takmıştım. Beni hiç rahatsız etmedi saçsız olmak. Zaten ilk şoku atlattıktan sonra anlıyorsunuz ki saçları kaybetmek , diğer kaybetmeye başladıklarınız arasındaki sıralamada çok aşağılarda yer alıyor.

Bezelyem Grafik tasarım okurken ve benim de saçlarım ilk dökülmeye başadığında bana internetten bu resmi yollamıştı.. Bana verdiği enerjiyi, morali ve yaşam sevincini hala mutlulukla hatırlıyorum.

Çiçek Saçlı Anne :)

Çiçek Saçlı Anne 🙂

Sayfalar bölümüne saçlarımın görsel bir kronolojisini ekleyeceğim. Ama ne zaman bilmiyorum.

Leave a comment