Taş Boyama Çalışmalarım ETSY’de :)

Zaman yine çok hızlı geçiyor, ama bu defa yormadan, incitmeden. Hep taş boyuyorum ve hep daha çok mutluyum. Birbuçuk aydır Türkiye’de İzmir’de, evimdeydim 🙂 Yuvamda kızlarımla, sevdiklerimle, yıllardır görmediğim arkadaşlarımla birarada olmak çok güzeldi, bambaşka duygularla döndüm İtalya’ya, daha pozitif, daha mutlu ve daha üretken . İtalya’nın Noele hazırlanan havası da çok güzel, heryerde ışıkları, rengarenk süsleri görmek insana durduk yerde neşe veriyor, ufak tefek sıkıntılar önemini kaybediveriyor. Bütün bu olumlu havanın verdiği cesaretle boyadığım taşların bazılarını, elsanatlarının sergilenip satıldığı Etsy sitesine koydum 🙂 Etsy, online alım satım sitesi meşhur Ebay’ın el sanatları versiyonu. Daha çok Anglosakson ülkelerde bilinen ama hızla tüm dünyada tanınmaya başlayan Etsy, ufak, büyük, amatör, profesyonel her türlü elsanatıyla uğraşanlara eserlerini, ürünlerini çok düşük katılım oranlarıyla tüm dünyaya tanıtmalarına olanak sunuyor. Benim için yaşamımın vazgeçilmez bir parçasına dönüşen taş boyama çalışmalarım eğer beğenilir ve Etsy sayesinde dünyanın değişik ülkelerindeki evlere girmeye başlarsa, alacağım keyif kelimelerle tarif edilemeyecek boyutta olacak 🙂   Etsy adresim : http://www.etsy.com/shop/ISassiDellAdriatico Sağlık ve mutluklar 🙂

4 Yıl Sonra Tekrar Merhaba :)

4 yıl az bir zaman değil. Bu bloga yazmayalı gerçekten uzun bir zaman geçmiş 🙂 Birçok mesaj aldım okuyanlardan, neden yazmıyorsun artık diye.. Yazdığım dönem bir iyileşme süreciydi, yapabileceğim çok az şey vardı yaşarken. En rahatlatıcı yol yazmaktı o zamanlar. Aradan geçen 4 yıl içerisinde elbette çok şey değişti ama benim için en önemli olanı sağlığımın iyi olması ve birçok ufak tefek ağrı, zorluk, güçlüğe rağmen, normal yaşama geri dönmüş olmam 🙂 Yazmaktan çok yaşamayı seçtim, yıllarca yapamadığım şeyleri yaparak, gidemediğim yerlere giderek, yememin yasak olduğu şeyleri yiyerek ve gerçekten sağlıklı yaşamanın en güzel hediye olduğunu her an hatırlayarak geçiyor günlerim artık. Normal, sakin ama eskisinden çok farklı bir hayat 🙂 Sadece huzurlu ve olabildiğince sevgi dolu olarak yaşamaya çalışmak.. aradığım sadece bu artık 🙂

Yeni hayatımın bana bir hediyesi de son aylarda uğraşmaya başladığım bir sanat : Taş Boyama 🙂 İyileşme sürecinde yapabildiğim en ciddi spor yürüyüş idi. Şanslı biri olarak denize yürüyerek ulaşabilecek bir yerde oturuyorum. Bu yüzden geçen yıllarda en hoşlandığım şeylerden biri de Adriyatik denizi kıyısında uzun yürüyüşler yapmak oldu. Bu yürüyüşler sırasında bir çoğumuzun yaptığı gibi eve hep değişik deniz kabukları, güzel şekilli taşlarla döndüm  🙂  Bir kitap okudum hayatım değişti derler ya, işte ben de bir bahçe dekorasyonu sitesinde bir resim gördüm ve gerçekten hayatım değişti : Rengarenk  boyanmış taşlar ! 🙂 Ufak bir araştırmadan sonra yapmanın hiç de zor olmadığını anlayınca gerekli malzemeleri toplayıp işe giriştim. Ve inanılmaz bir şekilde hayatıma yeni bir yön, yeni bir tat ve yeni bir anlam verdi bu taş boyama olayı. Çok mutluyum 🙂 Renklerin hastalık ve iyileşme dönemlerinde üzerimdeki etkisini yazmıştım daha önce burada, hep renkli çiçekler, eşyalar görmek istiyordum, iyi geliyordu bana. Ve bir kez daha,  taş boyama ile renkler beni daha da iyileştirmeye, pozitif enerji vermeye ve en önemlisi her sabah daha mutlu uyandırmaya başladı. Artık hergün boyuyorum, desenler çiziyorum, Boyadığım taşlarla ilgili bir Facebook sayfası hazırladım, ismi ‘I Sassi Dell’Adriatico’    https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico  🙂 Anlamı ‘Adriyatik Taşları’. İlgilenir de bakarsanız yorumlarınız almak çok hoşuma gidecek 🙂  Şimdilik bu kadar, hepinize sevgiler DSC_6361akvary

Bir Demet Yasemin

Bir Demet Yasemin

Bir Demet Yasemin

Okuyanlar kimler bilmiyorum ama belki de sıkıldınız benim balkon hikayelerimden 🙂 Ama ben sıkılmadım… hala haldır haldır çiçek bakıyor, suluyor, seyrediyorum. BAHAR GELDİ !!!! Güneş var heryerde 3 günden beri, sıcak… tshirtler, yazlıklar yavaş yavaş havalandı, dolaba yerleştirildi. Ve bu yazıya başlık olan nefis kokulu yaseminler aşağıdaki bahçeden bir demet alınarak yatak/yaşam odama yıllar öncesinin o unutulmaz parfümünü doldurdu.

Balkonum da boş durmadı bu arada; doludan incinen bir iki çiçeğim bakıma alındı yerlerine yenileri yerleştirildi. O bir buçuk metre kare alan benim kilometrelerce uzun yeşil tarlalarım, bahçelerim oldu.. Balkon demirlerine iki askıyla dayanan uzun ince saksılara renklileri kondu, onlar yatağımdan da seyredebildiklerim. Nanem, fesleğenim ve soğanlarım büyüyor, mor salkım ve renkli sarmaşık tohumlarım inceden toprak yuzune çıkmaya başladılar… Nasıl mutluyum anlatamam 🙂

Balkon...Gelişmeler :)

Balkon...Gelişmeler 🙂

Yukarıda resimde görülüyor di mi? Biberlerim de var artık benim 🙂 Aynı babam gibi yapraklarını okşuyorum, henüz çok irileşmeden, yapacağı ilk yeşil biberi ufacıkken dalından koparıp yemeği sabır e özlemle bekliyorum.. Vakit geçerken ne yapacağımı bilemeyip durmadan resimlerini çekiyorum.. gülün isterseniz.. ne yapayım…. böyle işte 🙂

Yeşil Biberlerim

Yeşil Biberlerim

Yağmurlu Karanlık Bir Çarşamba

Yeni Düzenleme

Yeni Düzenleme

Güneşli cumartesiden sonra hiç de iç açıcı değil di mi bu başlık? Ama ne yapayım? Ben bahar bahar diye yırtındıkça, kendimi çiçek böceğe vurdukça bu İtalya havası da sanki bana inat yapıyormuş gibi gün geçtikçe kötüleşiyor. Yağmura, kapkara bulutlara, yarım saat köşe kapmaca oynadığımız güneşe alıştık da bahar niyetine; bu akşamüstü yağan doluya ne demeli? Zor yetiştim balkona tüm saksıları duvar dibine çekmeye. Nerdeyse fındıktan büyük dolu kırabilirdi dallarını zavallı güneşe hasret bahar çiçeklerimin 😦

Oysa geçen hafta azıcık güneşle gelen sıcak günlerde ne güzel düzenlemiştim balkonumu. Büyük bir saksı alıp bazı çiçekleri oraya aktarmıştım. Pembe pembe açmaya başlayan sardunyam içinde balkon demirine asılan bir saksı almıştım; ta içerden yattığım yerden görebileyim diye. Neyse doludan sonra kontrol ettim zarar ziyan yok ama zavallılar sanki hissetmişler gibi havanın dengesizliğini öyle boyunları bükük duruyorlardı /ya da bana mı öyle geldi? Abartıyor muyum ben bu çiçek işini? 🙂

Büyük Saksımın İçi

Büyük Saksımın İçi

 İnsan bir şeyi çok isteyip, gönülden yaptığında çok farklı oluyor o yapılan ile bağlantı. Ben bu çiçek işine başladığımdan beri sanki sanki biraz değiştim, çok önemsiyorum onları.. Nanemden iki yaprak koparırken salataya koymak için, sanki canı yanacakmış gibi dikkatle , özenle alıyorum o iki yaprağı. Bir tanesinin çiçeği ya da bir yaprağı solmuşsa, o kuruyan parçayı atmak için zaman harcıyorum.. özene bezene yapıyorum bakımlarını. Yanlış anlaşılmasın ama, çiçeklerimin hiç biri aslına öyle nadir bulunan, kıymetli, aman aman özen isteyen bitkiler değiller. Ama ben onlar yaşasın, güzel olsun, güzel görünsün diye çok gayret sarfediyorum, çünkü biliyorum ki o gösterdiğim özen, onları seyrederken aldığım/ız keyifle tekrar bana/bize dönüyor fazlasıyla.Yani değiyor herşeye;  o iki metrekare balkondaki üç beş saksının etkisi inanılmaz harikalar yaratıyor.

Görmemişin çiçekleri olursa ne yaparmış? 🙂 Hepsinin hergün ayrı ayrı fotoğraflarını çekermiş… Buyurun aşağıya da bir kolajını  koyuyorum sevgili yaşam sevinçlerimin..

ciceklerim-blog1

Güneşli Bir Cumartesi

Nisan 2009

Hava serin de olsa güneşin ısıttığı bir haftasonu başladı Alba Adriatica’da bugün. Ben de fırsat bu fırsat deyip çoluğu çocuğu topladığım gibi açık havaya attım kendimi; bu arada çoluk çocuk dediğim eşim, bezelyem,Gilda,  yeğenimiz,  arkadaşımız Sandro ve onun köpeği Gaetano . Meşhur çamlığımızda yenen dondurmalardan sonra-Gilda ve Gaetano da dahil- koşturduk, oynadık, çiçek topladık, kısacası az biraz kurtlarımızı döktük.

IPhone için WordPress

Miş Denver Gilda

Bahar geldi geliyor diye kendimi çiçeklere vurduğum şu son günlerden sonra, geçen haftasonu başlayan yağmur ve soğuyan hava, beni yine biraz karamsarlığa ve mecburi olarak daha çok evde vakit geçirmeye zorladı. Evde ne yapılır? (Benim durumumda, hala bir çok şeyi yapması yasak olan biri için diyelim) Bilgisayar başına gidilir, biraz ordan biraz burdan dalınır, blog bakılır, moral bozuktur yeni hiç birşey yazmak istenmez; bir kaç oyun denenir, tat vermez, hard diskler karıştırılır, eski fotolara atlanır….  atlanır ve bir daha çıkılamaz 🙂 Ne çok seviyorum resimlere bakmayı.. saatlerce , eski, yeni, hastalık öncesi/sonrası,bezelyem, pofum, ailem, kazılar, küçüklük anıları.. hepsini sanki ilk defa görüyormuşum gibi dikkatle bakıyorum.

Bugünkü resim terapimin ardından yukarıdaki üç isim öne çıktı. Tamam dedim, artık sırası geldi onları okuyanlarla tanıştırmaya.  Miş, 2003 yazında İtalya’dan alıp İzmir’e götürdüğümüz siyah Bombay kedimiz. Denver Miş’in oğlu, 2004 Ekiminde İzmir’de diğer 6 kardeşi ile dünyaya geldi. Babası ve Mişin ilk/tek aşkı Pippo; burada İtalya’da karşı komşumuzun kedisi idi. Gilda ise şu koca kulaklı Bassethound’lardan 😉 Daha çok yeni, bezelyem onu  Ekim 2008 de Roma’dan aldı, henüz 11 aylık.

Technorati Etiketleri: ,,,,,,

Onlar hakkında yazacak çok fazla şey var aklımda, ama bu yazı sadece bir tanıştırma yazısı olsun istedim. Resimler de burada, miş ufakken, miş pippoyla sevişirken, hamileyken, doğumu, yavruları, denverin her bulduğu kutu bilgisayar kasası, lavabo gibi yerlere atlayışı, gilda’nın hüzünlü bakışları ve bezelyemin kedi aşkıyla ayak bileğine yaptırdığı dövme….   ayrıntılar yakında gelecek 🙂

Aşk ve Bahar (Amore e Primavera) Nazım Hikmet 1943

Aslında şiirin ismi bu değil, ama bahar gelip de herşey usul usul canlanırken, eserlerinin ve yaşamının hafızamda, anılarımda çok özel bir yeri olan Nazım Hikmet’in bu şiirini hem Türk, hem İtalyan arkadaşlarımla paylaşmak istedim. Yıllar önce de, bugün de bana aynı duyguları yaşattığı için, benim başlığım “Aşk ve Bahar” oldu. Ama hissettiğim hep, bu aşkın sadece kişisel değil, doğayı ve insanları saran evrensel bir boyutu olduğudur.

il nome di questa poesia non e “amore e primavera” , Nazım Hikmet ha scritto questa, senza nome, dal Carcere di Bursa alla prima moglie e suo grande amore “Piraye”. Tanti anni fa come oggi, questa poesia mi fa sentire allo stesso modo la sua forza, l’amore che Nazım descrive non e solo un amore individuale ma anche e universale.
* * *                                                                                                                                              

Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi/Carcere di Bursa*

Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi/Carcere di Bursa*

Çömeldim bakıyorum toprağa                                                                         
otlara bakıyorum
böceklere bakıyorum
mavi mavi çiçek açmış onlara bakıyorum
sen bahar toprağı gibisin sevgilim
                                     sana bakıyorum

Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü
ağacın dallarını görüyorum
uçan leylekleri görüyorum
göz açık rüya görüyorum
sen bahar mevsiminin gökyüzü gibisin
                                    seni görüyorum

Gece kırda ateş yaktım ateşe dokunuyorum
suya dokunuyorum
kumaşa dokunuyorum
gümüşe dokunuyorum
sen yıldızlar altında yakılan ateş gibisin
                                 sana dokunuyorum

İnsanların içindeyim seviyorum insanları
hareketi seviyorum
düşünceyi seviyorum
kavgamı seviyorum
sen bahar içinde bir insansın sevgilim
                             seni seviyorum

* * *

In ginocchio, guardo la terra
guardo l’erba
guardo l’insetto
guardo l’istante fiorito e azzurro
sei come la terra di primavera, amore mio
                                       io ti guardo

Sdraiato sul dorso, vedo il cielo
vedo i rami degli alberi
vedo le cicogne che volano
sogno ad occhi aperti
sei come il cielo di primavera
                                            io ti vedo

Ho acceso un fuoco di notte in campagna, tocco il fuoco
tocco l’acqua
tocco la stoffa
tocco l’argento
sei come un fuoco sotto le stelle
                               io ti tocco

Sono tra la gente, amo l’umanita
amo l’azione
amo il pensiero
amo la mia guerra
sei un essere umano nella primavera, amore mio
                                                 io ti amo.

Şiirin Türkçesi NAZIM HİKMET , Nazım ile Piraye (Mektuplar 1) adlı kitaptan alınmıştır (Adam Yyn. 1975). İtalyanca tercümesini ise NAZIM HİKMET , Poesie d’amore (Mondadori 2002) adlı kitaptan da faydalanarak kendim yaptım. Bu arada İtalyanca kitapta yanlış olarak şiirin Nazım’ın eşi Münevver için yazıldığı söyleniyor. Oysa şiir Bursa Cezaevinden Nazım’ın ilk eşi Piraye için 1943 yılında yazılmıştır.

*Fotograf www.nazimhikmetran.com websitesinden alınmıştır.

Alba Adriatica’da Bahar, Çiçekler, Renkler

Bahar mevsimini seviyorum. Herşeyin tazelenişini, kupkuru dalların birden pembe beyaz çiçeklerle bezenişini, yemyeşil minik yapraklarla dirilişini her zaman büyük bir mutlulukla izliyorum. İzmir’de havalar ısınmaya başladı mı bahar gelmiş demektir.. ama gelir gelmez de yerini yaza bırakacaktır 🙂  Öyle çok uzun sürmez güzel İzmir’imin baharı. Burada ise bir haftadır hava gündüzleri bazen güneşli, bazen yağmurlu, ama ısındığı hemen anlaşılıyor. Bahar geldi buraya , kokulardan ve renklerden de hissediliyor. Bir haftadır yaşanan sıkıntılar morallerimizi oldukça bozdu ama ben yine de bahar renklerini yattığım yerden de görmeye kararlıyım; bir anlık nefes molası, bir nefes taze çiçek kokusu ve bir balkon dolusu çiçek…

Çiçeklerim

Çiçeklerim

Mart sonundan beri, havadaki doğa kokusuyla beraber bu çiçek sevdam başladı. Süpermarketlerde, pazarda gözüm hep bahar çiçeklerinde. Ama istediğim hep en renklisi, en çiçeklisi. Geçen sene hastayken, daha çok yatakta geçerken vakit, renklerle uğraşmaya başlamıştım. Bağımlılığım, güçsüzlüğüm karşısında sanki savunma sistemim bana uygun olanı bulmuş, her yerde renk olmasını istemişti. O zaman başladım renkli çerçeveler almaya, dolabımın yavan kahverengisini süslü kağıtlarla kaplamaya. Tam farkında değildim ama bana iyi geliyordu renk görmek. Eleştiriler de vardı ama 🙂 çok bilen dostlarım çok rengin yatak odasında kaos yaratacağını söylediler. Ama 3 senedir orası benim yatak değil yaşam odamdı. Kayınpederim bile yatağımın yanına koymak için, üzeri elle boyanmış ayçiçekleri, arılar, güneş vs. desenli ufak komodinimi aldığımda, ama .. dedi.. ama bu çocuk odası için ! 🙂 Eh ben de biraz çocuk gibi büyümüyor muyum zaten, kök hücre nakilleriyle kemik iliğim her öldürüldüğünde yeniden doğmuyor muyum? +1, +10, +100 diye doğum/nakil sonrası günleri saymıyor muyum? Varsın desinler.. ben çok mutluyum renklerimle.

Bu çiçek sevdam nereye kadar gidecek bilmiyorum. Ne İzmir’de ne de Alba Adriatica’da böyle yoğun bir çiçek görme isteği duymamıştım. Yavaş yavaş, bakmayı, saksı değiştirmeyi, hepsini tek tek tanımayı da öğreniyorum ama çok yeniyim daha, çok acemiyim. İçimdeki çiçek sevgisi ile, (ki annemden almış olmalıyım, ama ancak şimdi ortaya çıktı) babamın deyişiyle “sofraya gelecek”  nane, maydanoz, biberiye gibi bitkileri de yetiştirmeyi deniyorum.  

Soğanlarım / Büyüyecekler, soğan piyazı yapacağım :)

Soğanlarım / Büyüyecekler, soğan piyazı yapacağım 🙂

 Burada çok sık bulamadığım taze soğanı yetiştirmek için ektiğim tohumların ilk filizleri çıkmaya başladığında, öyle heyecanla seslenmişim ki eşime, zavallı panik içinde koşturdu yatak odası balkonuna. İncecik iplikler gibi çıkan filizleri görünce de “çok tohum atmışsın, gelişmez bunlar” dedi 🙂 Eh, ilk tecrübe.. babamın “bahçeseven” genlerini almış olabilirim ama “bahçebilen” yanım ona hiç çekmemiş, İbrahim Bey’in köşkünden hiç nasibimi almamışım yazık ki.. Yine de bu çiçek serüvenim sürecek gibi gözüküyor, gece bile balkon ışığını yakıp onları seyrettiğime göre..

Ufacık umut ışıkları bence bunları yaptıran, hayata tutunmak için bedenin, aklın ve yüreğin işbirliği. Haftalardır kendimi her gün birazcık daha iyi hissettiğimde, “adı kötü” hastalığım varken ufak tefek onlarca ağrılı ,sancılı sağlık sorununu dert etmemeye çalışırken, hele geçen hafta doktorlarım “iyisin, atlatıyorsun” dediklerinde içimde yanmaya başlayıp etrafıma, eşimin yüzüne, kızlarımın seslerine, arkadaşlarımın gülücüklerine yansıyan ışık bu. Şu anda benim dünyamda bu umut ışığı, prizmaya çarpıp gökkuşağı renklerine ayrılıyor, baharla birlikte beni sarıp sarmalıyor renkler. Artık daha az korkuyorum..

Buona Pasqua a Tutti – Mutlu Paskalyalar II

2009 Paskalya Sepetim

2009 Paskalya/Bahar Sepetim

Saat 23.00.. burada, paskalya bitti bitiyor…  Melek yeğenimizle topladığım papatyaları ve diğer kır çiçeklerini suya koyup paskalya/bahar köşeme yerleştirdim.. Çok hoş bir bahar kokusu var çalışma odamda. Gün boyu gelen telefonlarda,  paskalyayı kutlayan akrabalar, tanıdıklar ve arkadaşlarla konuşmalar hep önce büyük bir şevkle başladı; hastalığımın geçiyor oluşu, ne kadar sevindikleri, bundan sonra inşallah hep böyle süreceği şeklinde.. sonra hep o pazartesiden beri hayatımızı kaplayan hüzün, konuşmalarımızı da kararttı ve herşeyin daha iyi olacağı bir gelecek dilemekten başka bir şey gelmediği için elimizden öyle yarım, buruk kapadık telefonları.

Bu sene iki paskalya yumurtam oldu.. Aldığımız bütün AIL yumurtalarını eşe dosta hediye ettik.  Devamlı gittiğimiz süpermarketin kasiyeri arkadaşımız, benim mutlu haberimi alır almaz koşturdu kocaman bir yumurta alıp raftan,  hediye etti bana .. Beni ve yaşadıklarımı en iyi anlayabilenlerden biri olduğunu biliyorum bu arkadaşımızın. Yıllar önce o da lösemiyle uğraştı durdu ama sonuçta beş yılı hastalıksız geçirerek doktorların onayladığı “gerçek tam iyileşme”ye kavuştu. Darısı başıma..

Minik Paskalya Yumurtası 2009

Minik Paskalya Yumurtası 2009

 

Akşam yemek sonrası ise kayınpederim ufacık, çok zarif bir yumurta hediye etti bana .. Dışı beyaz şekerle kaplı, ufak bir gül goncası ile paketlenmiş.. Açmayıp saklayacağım.. bu günün anısı olsun diye. Her zaman acılarımızı unutmaya karşı oldum, acıların yaşanmasının insanı olgunlaştırdığını düşündüm..  Bu minik yumurta da bana “hastayken” kutlarken evde olacağımı düşünerek mutlu olduğum; “iyileştin” dediklerinde hayal ettiğim gibi sevinemediğim, L’Aquilayı sarsan depremin olduğu 2009 paskalya dönemini hatırlatacak hep…

 Şu son bir haftadır yaşadığım acıtan, endişelendiren, yürek burkan, hayat bağışlayan, dayanma gücü veren, ümit dolu olaylar-haberler-duygular gibi, bu minik yumurta da hafızamda, bahar sepetimde yerini aldı.

2009 Paskalya

2009 Paskalya